5 Temmuz 2014 Cumartesi

Ses ve Öfke

 



Ses ve Öfke (The Sound and The Fury), Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar William Faulkner'in 1929
yılında basılan üç yılda beş defa yeniden yazarak hazırladığı dördüncü romanıdır.
Ses ve Öfke, bilinç akışı tekniğinin en iyi örneklerinden biridir. Romanda olay örgüsü karmaşıktır; ayrı parçalar ayrı zaman dilimlerine aittir, genel bir bakışla romanın sondan başa doğru olduğu söylenebilir. Kitap dört bölümden oluşmaktadır; ilk bölüm zihinsel özürlü olan olan Benjy nin ağzından anlatılmıştır, ikinci bölüm ise Benjy'nin kardeşi Quentin'in intihar ettiği gün aklından geçenlerden oluşmaktadir, üçüncü bölümde 6 Nisan'da olanlar diğer erkek kardeş Jason'ın ağzından anlatılmıştır, dördüncü bölüm ise her şeyi bilen hikâyeci tarafından anlatılmıştır. ilk iki bölümde şimdiki zaman için geçmiş zaman kullanılır ve diğer bölümlere göre okuyucuyu yorucudur.
Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.

Konu ve karakterler

1929 yılında basılmış olmasına rağmen, Ses ve Öfke William Faulkner’ın yazdığı ilk romanlardan biridir. Pek çok eleştirmen ve Faulkner bizzat, kitabın yazarın yazdığı en iyi roman olduğu görüşündedir. Romanın konusu önde gelen Jason Lycurgus Compson’ın varisi Compson ailesinin çöküşüdür. Aileyi Jason Compson III ve eşi Caroline, onların dört çocuğu olan Jason IV, Quentin , Candance (Caddy) ve Maury ( ismi 1900’de Benjamin olarak değiştirilmiştir);Caroline’ın erkek kardeşi Maury Bascomb, ve zenci hizmetkarlarının ailesi Dilsey, Roskus ve çocukları Versh, T.P ve Frony oluşturur. Hikayenin çoğunun geçtiği yıl olan 1928’de, diğer önemli karakterler Caddy’nin gayri meşru kızı Quentin, ve Frony’nin oğlu Luster’dır.
Romanın ilk üç bölümünün her biri Compson ailesinin bir başka üyesi tarafından anlatılmaktadır; ilki Benjamin (Benjy) tarafından, ikincisi Quentin tarafından ( Jason III’ün oğlu olan) ve üçüncüsü ise Jason IV tarafından anlatılır. Okuyucular dördüncü bölümü Compson’ların ihtiyar zenci hizmetkarı Dilsey'nin anlattığını farkederler fakat bu üçüncü tekil şahıs ağzından bir anlatımdır. Romanı üç erkek kardeş ve bir hizmetkar anlatır ancak romanın merkezini aslında kız kardeş, Caddy oluşturur. Erkek kardeşlerden her birinin Caddy’nin önüne gelenle yatıp kalması hakkında farklı bir görüşü vardır. Benjy’ye göre Caddy onun şefkatli bakıcısıdır; Caddy’nin evliliği ve ahlaksız yaşam tarzından kaynaklanan yokluğu Benjy’nin hayatını cehenneme çevirmiştir. Quentin için, Caddy’nin ahlaksızlığı İç Savaş öncesi Güney’deki aile onurunun zedelendiğine dair bir işaret ve onu (Quentin) intihara sürükleyen olaydır. Jason’a göre ise Caddy’nin bu durumu onun iş fırsatını kaçırmasına sebep olmuştur ; fazlasıyla zahmetli olan masa başındaki işinin ve aynı zamanda da, onu soyup soğana çeviren hastalık hastası annesi, zihinsel özürlü kardeşi, isyankar gayri meşru yeğeni ve hizmetkarlarının ailesiyle eve tıkılıp kalmasının nedenidir.Romanın son bölümündeki anlatım Caddy’nin yaşam tarzı hakkında daha tarafsız bir tutum sergiler. Faulkner, romanın içinde olmayan Caddy karakteri ve onun hikâyesi etrafında döndüğünü bizzat doğrulamıştır; yazar çamurlu külotuyla ağacın tepesindeki küçük bir kız imajı olan basit bir fikirle yola çıktığını ve bunun “Alacakaranlık” isminde kısa bir öyküye dönüştüğünü söylemiştir; fakat Caddy karakterini o kadar sevmiştir ki bu kısa öyküyü bir romana çevirmiştir.
İlk üç bölüm bilinç akışı tekniği ile yazılmıştır, bu teknikte yazar karakterin düşüncelerini olaylara ve oluş sırasına çok dikkat etmeksizin olduğu gibi aktarır. Teknik en fazla Benjy’nin bilincinin zamanla geçmişten geleceğe atladığı ve geçmişteki olayları şimdiki zamandaymış gibi anlattığı ilk bölümde kendini belli eder. Quentin’in bölümü onun huzursuz ruh halinden dolayı zaman zaman benzer sekmeler yapsa da biraz da düzenlidir. Jason’ın bölümü ise neredeyse tamamen kronolojik olup ilk iki bölümden çok daha düzenlidir. Romanın okunmasını kolaylaştırmak amacıyla Faulkner bir keresinde farklı zaman dilimlerinin renkli bir mürekkeple basılması önerisinde bulunmuştur fakat bu fazlasıyla masraflıdır. Bunun yerine, ilk bölümde zaman değişimini belirtmek için bazı cümleleri italik olarak yazmıştır. Ancak italik yazılara rağmen hikâyenin okunması zordur.
Romanın çoğunun geçtiği ilk üç gün içerisinde pek fazla olay yaşanmaz; aksine bilinç akışı tekniğiyle yapılan anlatım, okuyucuyu Compson ailesinin tarihine götürüp bozulmakta olan bu Güneyli ailenin yaşamına ilk adımı attırır. Ailedeki sorunlu ilişkiler hepten sıradan fakat bir hayli trajik olup okuyucuyu derin bir girdaba doğru sürükler.

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.