29 Mayıs 2014 Perşembe

Çiğdem Talu

Çiğdem Talu (31 Ekim 1939 - 28 Mayıs 1983), Türk şair, söz yazarı.
Türk Popu'nun en önemli söz yazarlarından biri Çiğdem Talu, 1939 yılında İstanbul'da doğdu. Robert Kolej mezunudur. 1972'de "Ağlıyorum Yine" adlı ilk şarkı sözünü yazdı ve bu şarkı, Nilüfer'in "Kalbim Bir Pusula" adlı ilk plağının arka yüzünde yer aldı. Bu plağın başarısı üzerine, başta Yeliz ve Füsun Önal olmak üzere herkese söz yazmaya başladı. 1975'de ilk defa yapılmakta olan Eurovision Türkiye elemelerine; Füsun Önal ("Minik Kuş"), Yeliz ("hayalimdeki adam") ve Uğur Akdora ("Anılar") için yazdığı şarkılarla katıldı. Yine aynı yıl Melih Kibar ile tanıştı ve bir ekip olarak çalışmaya başladılar. İlk olarak Erol Evgin için "İşte Öyle Bir Şey"i yazdılar ve bu şarkının görülmemiş ölçüde ilgi görmesi üzerine Erol Evgin ile sürekli olarak çalışmaya başladılar.
Yine '70 ortalarında, müziğini Timur Selçuk'un yaptığı ve AST tarafından sahnelen "Nereye Payidar" adlı oyunun şarkı sözlerini yazdı ve bu yazdıkları ile herkese 'aydınlık yüz' ünü gösterdi. hem bu dönem, hem daha sonra; Çiğdem Talu, Erol Evgin dışında; aralarında Nükhet Duru, Ajda Pekkan ve Zerrin Özer'in de bulunduğu epeyce sanatçıya, tamamı da ses getiren şarkılar yazdı. Türk müziğine onlarca güfte bırakan sanatçı 28 Mayıs 1983 de yakalandığı göğüs kanserini yenemeyerek hayatını kaybetti. Sanatçı adına daha sonra anmak için birçok ünlü sanatçı tarafından  konserler düzenlendi. 2006 yılında Çiğdem Talu bazı şarkıları albüm haline getirlerek satıldı.
Çiğdem Talu, aynı zamanda Ercüment Ekrem Talu'nun torunu, Recaizade Mahmut Ekrem
'in torununun kızıdır.

KAYNAK : WİKİPEDİ 

27 Mayıs 2014 Salı

Orhan Peker,

Orhan Peker, (d. Trabzon, 1927 - ö. İstanbul 1978), Türk ressam.

Yaşamı

İlkokulu doğduğu şehir olan Trabzon'da tamamlayan Peker lise öğrenimine İstanbul'daki Avusturya Lisesi'nde devam etti. 1946 - 1951 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi atölyesinde ve Fransa'da resim öğrenimi gördü. 1947 yılında arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Onlar Grubu'nda yer aldı.
Resimleri ilk kez 1951 yılında açılan Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde sergilendi. Ressam, ilk kişisel sergisini ise 1953 yılında açtı. 1955 senesinde tercümanlığını yaptığı İstanbul Şehir Tiyatroları yönetmeni Max Meincke ile birlikte Viyana ve Paris'i ziyaret etti. 1956 yılında Oskar Kokoschka'nın düzenlediği Yaz Akademisi'ne katılan Peker'in aynı dönemde Almanya'da taşbaskı eserleri sergilendi. Ressam 1957 yılında Türkiye'ye döndü ve 1959 yılında Ankara'ya yerleşerek Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nda çalışmaya başladı.
1965 yılında düzenlenen Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde birincilik kazanmasının ardından Madrid'e giderek şehirdeki sanat ortamını gözlemlendi. Aynı günlerde İspanyol ressam El Greco'nun portrelerinden birini kopyaladı. 1966 yılında Türkiye'de yılın ressamı seçildi. Peker, TRT'nin düzenlediği resim yarışmasında Aşık Veysel portresiyle başarı ödülü, Bayındırlık Bakanlığı'nın açtığı yarışmada Ragıp Buluş'la birlikte hazırladığı projeyle birincilik ödülü de kazanmıştır. Ressam ayrıca, Almanya'daki Türk çocukları için hazırlanan Ağaca Takılan Uçurtma (1974), Metin Eloğlu'na ait Rüzgar Ekmek ve Çetin Öner'e ait Gülibik isimli kitapları da resimledi.
Avrupa çeşitli şehirlerinde sergiler açan Peker, ölümünden kısa bir süre önce İstanbul'a yerleşti. Son kişisel sergisini Bedri Rahmi Galerisi'nde açtı ve güvercin temalı eserlerini sergiledi.
1978 yılında İstanbul'da ölen Peker'in mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır.

Sanat anlayışı

Orhan Peker'in aktif olduğu dönemde Türk resim sanatında kompozisyon figüratif ve soyut olmak üzere başlıca iki alana yayılmıştı. Adnan Çoker, Nejat Devrim, Ömer Uluç gibi ressamlar soyut alanda öne çıkarken Orhan Peker, Cihat Burak, Nedim Günsür, Yüksel Arslan, Neşet Günal gibi isimler figüratif alana yönelmişlerdi.
Peker, özellikle 1960'dan sonra figüratif çalışmalarına ağırlık verdi. Bu çalışmalarında Oskar Kokoschka'nın ekspresyonist etkilerine de rastlanabilir.

              RESİMLERİ
KAYNAK:WİKİPEDİ ÖZGÜR ANSİKLOPEDİ 

Niccolò Paganini

Niccolò Paganini, (27 Ekim 1782, Cenova, İtalya - 27 Mayıs 1840, Nice, Fransa) İtalyan besteci, keman virtüözü. Müzik tarihinin en ünlü keman virtüözlerinden biridir. Keman tekniğine önemli katkılarda bulunmuş, keman, gitar ve oda müziği alanında birçok eser vermiştir. Çok bilinen bazı eserleri: La Campanella, Cantabile, Centone di Sonate (18 sonat), 24 kapriççiyo, I Palpiti, Nel cor piu non mi sento, Grand Sonata'dır. Döneminin bestecilerini (Liszt, Chopin, Schumann) enstrümantal virtüözlüğün müziğin ana öğelerinden biri olması konusunda etkilemiştir.


Hayatı

8 yaşından önce amatör bir müzikçi olan babasından keman dersleri almaya başlaya Paganini, 11 yaşındayken müzik çalışmalarını ilerletmek üzere Parma'ya gitmiştir. Bunun üzerine, çalışmalarına kendi kendine devam eden Paganini, 13 yaşındayken konser turnelerine başlamış, halk arasında Paganini, hakkında çeşitli söylentiler yayılmaya başlamıştır. Büyük kemancının şeytanla arkadaş olduğu, yayını şeytanın ona verdiği sihirli kuvvetle kullandığı söyleniyordu.Kemandaki değişik tekniği iskelet sistemiyle alakalı Marfan Sendromu sonucunda oluştuğunu ölümden sonra iskeletini inceleyen doktorlar ortaya koymuşlardır.
Paganini şöhrete kavuştuktan sonra son derece lüks bir hayat sürmeye koyulmuştu. Çok fazla para kazanıyordu, çok kumar oynuyordu. Bir keresinde bir kemanını kumar masasında rehin bırakmış, bir konserde keman çalması gerekince bir başka meslektaşından ödünç keman istemek zorunda kalmıştı.Kumar tutkusu onu 1838 yılında Paris'te bir kumarhane açmaya kadar götürmüştür. Ancak bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Livorno’da verdiği bir konserden sonra bir Fransız tüccar kendisine Guarnerius yapımı olağanüstü bir keman hediye etti. Paganini hayatı boyunca bu kemanı çaldı. Bu keman halen Cenova’da saklanmakta ve sergilenmektedir.
1825 yılında beraber turneye çıktıkları Antonia Binachi'den Cyrus Alexander adında bir oğlu olmuştur. Her nekadar oğlunun annesiyle evlenmese de ömrünün sonuna kadar oğlundan ilgisini esirgememiştir ve onu da bir müzisyen yapmıştır
Paganini belli başlı eserleri arasında keman için 24 cappricio, keman ve orkestra için iki konçerto, ayrıca çeşitli keman parçaları vardır.
Paganini, 27 Mayıs 1840'da Fransa'nın Nice şehrinde gırtlak kanserinden öldü, ölmeden önce günah çıkartmayı kabul etmediği için, uzun yıllar boyunca ölüsüne gömülecek yer verilmeyen müzisyen İtalya'nın Parma şehrinde gömülüdür. İtalyan Posta İdaresi 1982 yılında, doğumunun 200. yılı anısına bir hatıra pulu bastırmıştır.Klaus Kinski kendi çektiği ve başrolünü oynadığı "PAGANINI" filminde ünlü virtüözün hayatını anlatmıştır.

25 Mayıs 2014 Pazar

Ulvi Uraz

Ulvi Uraz (d. 1921 - ö. 25 Mayıs 1974), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen. Kurduğu topluluklarda Türk tiyatrosunun birçok tanınmış oyuncusu yetişmiştir.
Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü 1943'te bitirdi. Aynı yıl Tatbikat Sahnesi'nde Shakespeare'in Julius Caesar oyununda sahneye çıktı. 1948'de Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı oyunundaki Beybaba yorumuyla dikkati çekti. 1949'a değin Tatbikat Sahnesi'nde, daha sonra da Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışırken bir yandan da konservatuvar da ders verdi. 1953'te karısı piyanist Selçuk Uraz'la birlikte devlet tarafından Fransa'ya gönderildi. Geri dönüşlerinde Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandılar. Uraz serbest kaldıktan sonra, 1958'de Dormen Tiyatrosu'nda André Roussin'in Ninasında yeniden sahneye çıktı ve bu oyundaki yorumuyla İlhan İskender Armağanı'nı kazandı. 1959'da İstanbul Şehir Tiyatroları'na geçti ve Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu Hamlet'te Polonius rolünü oynadı. Daha sonra Dost Oyuncular adını verdiği kendi topluluğunu kurdu ve 1961'de Haldun Taner'den Günün Adamı ve Eugène Marin Labiche'ten Para İsteme Benden oyunlarıyla perdelerini açtı. Topluluk etkinliklerini daha sonra Ulvi Uraz Tiyatrosu adıyla sürdürdü. Uraz 1965'te, Haldun Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyunundaki Vicdani rolüyle ikinci kez İlhan İskender Armağanı'nı kazandı. Site Tiyatrosu ve Küçük Sahne'de oyunlar sahneleyen topluluğun, Uraz'ın sahneye çıktığı öteki oyunları arasında Oktay Rifat'tan Zabit Fatma'nın Kuzusu (1965) ve Rıfat Ilgaz'dan Hababam Sınıfı (1966) sayılabilir. Topluluk Uraz'ın ölümünden kısa bir süre önce dağıldı.
Özellikle Türk yazarlarının oyunlarının sahnelenmesini destekleyen Uraz, ayrıntılara yönelik oyun tarzıyla hem karakter rollerinde, hem de komedi rollerinde başarılı olmuştu.Başlangıçta Devlet Tiyatrosu'nda karakter rolleriyle tanınmış, İstanbul'a gittikten sonra da yumuşak ve ölçülü oyunuyla iyi bir komedi sanatçısı olduğunu kanıtlamıştı.
Uraz, tiyatro sanatçılığının yanı sıra sinema oyuncusu olarak da çalışmıştı.1960'ta Denize İnen Sokak filmindeki rolüyle İzmir Belediyesi'nin Fuar Ödülü'nü kazanmış, Yarın Bizimdir filmindeki rolüyle 1964 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" seçilmişti. Rol aldığı öteki filmler arasında Dişi Kurt (1961), Yarın Bizimdir (1963) ve Murtaza (1966) sayılabilir.
Uraz'ın ölümünden sonra karısı tarafından her yıl en iyi yönetmene ve oyuncuya verilmek üzere Ulvi Uraz Tiyatro Ödülleri konmuştur.

Rol aldığı tiyatro oyunları

  • Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparın : Haldun Taner - Ulvi Uraz Tiyatrosu
  • Tersyüz : Galip Gürhan - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1952
  • Melekler ve Şeytanlar (oyun) : Nazım Kurşunlu - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1950
  • Hamlet : William Shakespeare - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1950
  • Yalancı : Carlo Goldoni - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1949
  • Tüccar : Platus - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1949
  • Scapin'in Dolapları : Molier - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1949
  • Küçük Şehir : Cevat Fehmi Başkut - Ankara Devlet Tiyatrosu - 1949

8 Mayıs 2014 Perşembe

Eugène Henri Paul Gauguin

Henri Paul Gauguin (d. 7 Haziran 1848, Paris– 9 Mayıs 1903), Fransız ressam.
Eugène Henri Paul Gauguin, 7 Haziran 1848, Paris’te doğan, Post-Empresyonist bir ressamdır. 1851’de ailesiyle birlikte Peru’ya yerleşir. Babası yolculukları esnasında ölür, Lima, Peru’da annesi ve kızkardeşi ve amcasının ailesiyle birlikte 4 yıl yaşayan Paul ve ailesi 1855’te Paris’e döner. 17 yaşında pilot asistanlığı yapan Paul sonrasında bir süre donanmada çalışır. 1871’de Gauguin, Paris’e dönerek borsacılık yapmaya başlar. 1873’te Mette Sophie Gad adlı Danimarkalı bir kadınla evlenen Gauguin’in sonraları 5 çocuğu olur. Gauguin çocukluğundan itibaren sanata meraklıdır. Boş zamanlarında resim yapar. Gauguin, Camille Pissarro ile arkadaşlık kurar. Sanatında ilerlemeye başlayınca bir stüdyo kiralar, 1881-1882 yılları arasında düzenlenen Empresyonist sergilerde eserleri sergilenir. Bir süre yazları Pissarro ve Paul Cézanne ile resim yapar. 1884’e geldiğimizde Gauguin ailesi ile Kopenhag’a taşınır. Burada iş alanındaki yaşadığı başarısızlıklar onu tüm zamanında resim yapmaya yöneltir ve ailesini burada bırakarak büyük oğlu ile birlikte Paris’e geri döner. Bu dönemde Vincent Van Gogh, Gauguin’i Arles’e çağırır ve burada 9 haftayı resim yaparak birlikte geçirirler. Ancak sonrasında yalnız kalmanın etkisiyle depresyona girer ve intihara kalkışır.
Empresyonizm Gauguin’e istediklerini veremez olmuştur bundan dolayı Afrika ve Asya sanatı kendisine daha mistik ve çekici gelir özellikle de Japon kültürü. Folklorik sanat ve Japon sanatının etkisi altına girer.





1891 yılında Gauguin mali açıdan kötü durumdadır. Üstelik bir ressam olarak çok da tanınmamaktadır. ‘Taze balık ve meyve’ için tropik bir adada yaşamak amacıyla birkaç teşebbüsü olmuş bu da oldukça primitif bir tarzda resim yapmasına sebep olmuştur. Kısa bir süre Panama Kanalı, Tahiti’de yaşamıştır ve Tahiti’de yaşarken ‘Fatata te Miti (By the Sea)’, ‘la Orana Maria’ (Ave Maria) adlı tablolarını yapmıştır. Ayrıca; Gauguin'in, Tahiti’de geçirdiği günlerini, Tahitililerin yaşam şekli ve inançlarını anlattığı, Noa Noa: The Tahiti Journal Of Paul Gauguin adlı bir kitabı vardır. D'où venons-nous ? Que sommes-nous ? Où allons-nous ? "Nereden geliyoruz? Neyiz? Nereye gidiyoruz?" sorusu evrimi anlatan güzel bir sözüdür.
1897’de Punaauia’ya taşınarak burada da en önemli eseri olan ‘Where Do We Come From’ adlı tablosunu yapar. Hayatının geri kalanını Markiz Adaları'nda geçirmiştir. Bu dönemde Avant et Aprés (Before and After) adlı anıları, sanat eserleri hakkında yorumlarından oluşan bir kitap yazmıştır
1903 yılında kilise ve hükümetle ile yaşadığı bir problem sebebiyle 3 ay hapse mahkûm olmuş, ancak hapse giremeden hastalanarak 54 yaşında ölmüştür. Paul Gauguin’in çalışmalarına olan rağbet ölümünün hemen ardından sonra olur. Çalışmalarının bir çoğu Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin tarafından toplanır. Koleksiyonun bir kısmı Pushkin Müzesi’nde sergilenmektedir. Gauguin’in eserleri nadiren satılığa çıkarılmakta ve fiyatları 39,2 milyon dolara kadar ulaşmaktadır. Gauguin diğer birçok ressamı özellikle de Arthur Frank Mathews’u etkilemiştir. Tahiti’de bulunan Japon tarzındaki Gauguin Müzesi bazı fotoğrafları, belgeleri ve bazı tablolarını içermektedir.

Eserleri

DİKİŞ DİKEN NÜ
UYUYAN ÇOCUK
Madeleine Bernard’ın Portresi
Dikiş Diken Nü, 1880 Uyuyan Çocuk, 1884 Charles Laval’in Profili ve Natürmort, 1886
Van Gogh Ayçiçeklerini Boyuyor,
Arles’te Kafe, 1888 Schuffenecker Ailesi, 1889 İki Çocuk Portresi (Paul ve Jean Schuffenecker), 1889 La Belle Angele, 1889 Otoportre, 1889 İsa Zeytinlikte, 1889 “Nirvana”- Meyer de Haan’ın Portresi, 1890 Sarı İsa’lı Otoportre, 1890 Yemek, 1891 Te Faaturama (Düşünen Kadın), 1891 Nafea Faa Ipoipo? (Benimle Ne Zaman Evleneceksin?), 1892 Kumsalda İki Kadın, 1891 Aha oe Feii? (Ne! Kıskandın mı?), 1892 Vahine No te Vi (Mango’lu Kız), 1892 Merahi Metua no Tehamana (Tehemana’nın Bir Çok Atası Var), 1893 Ea haere ia oe? (Nereye Gidiyorsun?), 1893 Bastonlu Yaşlı Adam, 1893 Şapkalı Otoportre, 1893-1894 Javalı Annah Portresi, 1893 Dua Eden Breton Kadını, 1894 Vahşi Şiirler, 1896 Sanatçının Portresi Arkadaşı Daniel’e ithaflı, 1896 Vairumuti, 1897 “Nereden Geliyoruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz? - Yaşlı Kadın ve Genç Kadın - Ayrıntı, 1897 Üç Tahitili, 1898 Tahitili Kadın ve Erkek Çocuk, 1899 Bedenlerinin Altını, 1901 Yelpazeli Kadın, 1902 İlkel Öyküler, 1902 Otoportre, 1903

Elif Naci

Elif Naci (10 Ağustos 1898, Gelibolu, Çanakkale - 8 Mayıs 1987, İstanbul), Türk ressam, yazar ve müzeci. D Grubu'nun kurucularındandır.

Yaşamı

1898'de Gelibolu'da dünyaya geldi. Ortaöğrenimini İstanbul'da, Vefa Sultanisi'nde yaptı  Resme lise yıllarında başladı  1914’te Sanayi-i Nefise Mektebi Resim Bölümüne girdi ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. Öğrenciliği sırasında gazeteciliğe başladı. 1937'ye kadar çeşitli gazetelerde sürdürdüğü gazeteciliğe 1937'den itibaren Cumhuriyet Gazetesi'nde devam etti ve gazetenin arşivini 40 yıl boyunca yönetti
Okulunu tamamladıktan sonra çeşitli illerde resim öğretmenliği yaptı ve Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği'ne katıldı. İlk sergisini 1930 yılında açtı.
1933 yılında Nurullah Berk, Zeki Faik İzer, Cemal Tollu, Abidin Dino ve Zühtü Müridoğlu ile birlikte D Grubu'nu kurdu. D Grubu adını, açılan 4. sanat topluluğu olması dolayısıyla latin alfabesinin dördüncü harfi olan D'den almaktaydı.
Öğrencilik zamanlarında daha çok ev içi resimleri yapan ve izlenimciliğin etkisi altında kalan Naci, daha sonraları D Grubu ile birlikte soyuta yöneldi. Aynı dönemde Paul Klee, George Braque gibi çağdaş ressamlardan ve Hafız Osman, Mehmet Esat gibi hat sanatçılarından etkilendiği söylenebilir. 1940'lardan sonra batı sanatının etkisinden sıyrılıp doğuya yönelerek hat sanatı soyutlamalarıyla ilgilendi.
Çalışma hayatı boyunca Türk-İslam Eserleri Müzesi müdür yardımcılığı ve müdürlüğü (1937-1956), Topkapı Sarayı Müzesi müdür yardımcılığı (1962-1963) görevlerinde de bulundu. 1964 yılında II. Mehmed'in zehirlenerek öldürülmüş olabileceği ihtimali üzerine mezarının açılıp naaşından numune alınmasını savunmuştur.
Sanatçı, 8 Mayıs 1987'de İstanbul'da hayatını kaybetti.

Eserlerinden bazıları

  • Saklanan Çocuk (Tuval üzerine yağlıboya (54x73 cm), İstanbul Resim ve Heykel Müzesi)

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Şeker Ahmet Paşa

Şeker Ahmet Paşa (d.1841 - ö. 5 Mayıs 1907), Osmanlı ressam, asker ve bürokrat. Asıl adı Ahmet Ali'dir.
İstanbul'un Üsküdar semtinde doğdu. 1855 yılında Tıbbiye Mektebi'ne girdi. Tıp öğrenimini tamamlamadan Harbiye Mektebi'ne geçti. Harbiye Mektebi'nde aldığı anatomi ve perspektif dersleri ile resim yeteneğini geliştirdi. Resme olan ilgisi ortaya çıkınca Sultan Abdülaziz tarafından Paris'e gönderildi. Burada yedi yıl Gerome ve Boulanger atölyelerinde çalıştı


Paşa Ressamlar Geleneği

Şeker Ahmet Paşa'nın yaşamını öyküsünü irdelemeden önce onu doğru bir şekilde konumlandırabilmek; içinde yetiştiği sanat ortamının yapısını ele almakla olanaklıdır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Figüratif resim, ya Enderun'da yetişen, ya da tekke ve dergah gibi dinsel öğretilerin kuram ve uygulamasının gerçekleştirildiği kurumsal yapılardaki nakkaşların elinde belirli bir seviyeye gelmişti. Tanzimat'ın ilanıyla birlikte gündeme gelen yenileşme, Osmanlı seçkinlerinden halka uzanan bir harekettir. 19.yüzyılın özelikle ikinci yarısında yetişen ressamların çoğunlukla askerlerden çıkması ve paşa ressamlar olarak adlandırılması bu nedene dayanmaktadır. Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve hendese-i tersimiyye, resm-i hatii gibi resim sayılabilcek bilgilerin verilmesi, yetenekli gençlerin yabancı ülkelere - özellikle Fransa'ya -gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece batılı resim anlayışı sanatımıza girmiştir (Güvemli, 1975).

Ağaçlar Arasında Karaca

Yaşamı

Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girmiştir. Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye’ye geçti. Abdülaziz’in ilgisini çekince, resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mekteb-i Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçti ve G. Boulanger, J. L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar sergisinde resimleri sergilendi (1867). Resimleri Salon’a kabul edildi (1869, 1870) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resimleri gördü ve Ahmet Ali’yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870’te Akademiyi bitiren Ahmet Ali, Prix de Romeu kazanarak, üç ay süreyle Roma’ya gönderildi. Yurda dönünce kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Sultanahmet'teki Mekteb-i Sanayi'de Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan-1873). Bu sergi, Osmanlı'da açılan ilk resim sergisiydi. İkinci sergiyi 1 Temmuz 1875’te Çemberlitaş'taki günümüzde Basın Müzesi binası Darülfünun'da salonunda açtı. Bu sergide kendi resimleri, diğer Türk ressamların eserleri, çoğunlukla Hıristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı. Şeker Ahmet Paşa, Abdülaziz’in takdirini kazanarak, padişah yaverliğine atandı. Bu görevi sırasında manzara resimlerinden uzaklaştı ve İstanbul Mercan'daki konağındaki işliğinde (atölye) natürmort çalışmaları yaptı. 1884’te Mirliva Tuğgeneral), 1890’da da Ferik (Tümgeneral) rütbesine yükseldi.
Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort

Sanatı

Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk resim sanatı’nın temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekân derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa’nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir.
Şeker Ahmet Paşa'nın yaşadığı yıllarda siyasal ve sosyal açıdan pek çok olay gerçekleşmiş olmasına karşın, Paşa'nın eserlerinde bu tür olayların ele alınmadığı gözlenebilmektedir. Bu, onun bir gözlemci olarak bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı olduğunu ve bu tavrını yaşamı boyunca koruduğunu göstermektedir (Güvemli, 1975).
Talim Yapan Erler,
Tepe Üzerinde Kale
Paris'te bulunduğu yıllarda, tabiatta, açık havada yapılan resmi savunan Barbizon ressamlardan etkilenmiştir. 1870'de Roma'ya gitmiş, 1871 yılında İstanbul'a dönmüştür. Bir yandan askerî kariyerini sürdürürken, diğer yandan resim yapmıştır. 27 Nisan 1873'te Sultanahmet'te açtığı sergi, Türk resim sanatında bir sanatçının kendi adına açtığı ilk resim sergisi olarak literatüre geçmiştir.
Natürmort çalışmaları ile ünlüdür. Resimlerinin önemli bir bölümü İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzeleri ile, Sakıp Sabancı Müzesi ve bazı özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.

Başlıca Eserleri

Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale.

Kaynak:Wikipedi özgür Ansiklopedi