26 Eylül 2013 Perşembe

Edgar Degas



Edgar Degas (19 Temmuz 1834 – 27 Eylül 1917), tam adı Hilaire-Germain-Edgar Degas olan, Fransız ressam, heykeltıraş ve çizer. İzlenimcilik akımının kurucularından biri kabul edilse de ressam bu terimi reddedip gerçekçi olarak tanınmayı tercih ettiğini açıklamıştır. Tekniği başarılı bir ressam olan Degas, daha çok dans temalı resimleri ile tanındı. Çalışmalarının yarısından fazlası dansçılarla ilgiliydi. Bu çalışmaları aynı zamanda onun hareketin betimlemesindeki ustalığını gösteriyordu. Dans kadar at yarışları ve çıplak kadınlar çizmekte de başarılıydı. Portreleri de sanat tarihinin en başarılarından kabul edilir.
Degas, kariyerinin başlarında tarihi temalar işleyen bir ressam olmayı istedi. Bu sebeple titiz bir akademik eğitim aldı ve klasik sanat üzerine çalıştı. Otuzlarının başlarına geldiğinde kararını değiştirdi. Böylece çağdaş konuları geleneksel metodlarla resmeden, modern yaşamın klasik ressamı haline geldi.

Biyografi

Gençlik yılları

Degas, Célestine Musson De Gas ve Augustin De Gas'nın en büyük çocukları olarak Paris'te dünyaya geldi. Babası bankacıydı. Ressamın ailesi varlıklı sayılırdı. 11 yaşında Lycée Louis-le-Grand'e başlayan Degas, 1853 yılında edebiyat dalında derece alarak mezun oldu.
Ressam çok küçük yaşlarda resme başladı. On sekiz yaşına geldiğinde evindeki bir odayı stüdyoya çevirdi ve Louvre'daki eserlerin kopyaları üzerine çalıştı. Fakat babası, onun hukuk okumasını istiyordu. Kasım 1853'te Paris'teki Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptırdı. Ancak derslerinden geçmek için hiçbir çaba sarfetmiyordu. 1855 yılında Degas çok saygı duyduğu Jean Auguste Dominique Ingres ile tanıştı. Ingres ona "Çizgiler çiz genç adam. Pek çok çizgi." tavsiyesinde bulundu. Aynı yılın Nisan ayında Degas, Ecole des Beaux-Arts'a (Güzel Sanatlar Okulu) kabul edildi. Orada Louis Lamothe ile birlikte çalıştı ve Ingres'nin tarzını takip etti.Temmuz 1856'da İtalya'yı ziyaret etti ve bu ülkede üç sene kaldı. O yıllar boyunca Michelangelo, Raphael, Titian ve Rönesans'ın diğer ressamlarının resimlerini kopyaladı. Akademik ve klasik sanat tekniklerini çalıştı ve bu konularda tecrübe kazandı.

Sanat kariyeri

1859 yılında İtalya'dan döndükten sonra Louvre'daki resimleri kopyalamaya devam etti. Orta yaşlarına kadar coşkulu bir kopyalayıcıydı. 1860'ların başında çocukluk arkadaşı Paul Valpinçon'u Normandiya'da ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında at resimleri çizmeye başladı. 1865 yılında ilk defa Paris Salonu'nda bir eseri sergilendi. Jüri, Scene of War in the Middle Ages isimli tablosunu seçmişti. Bu tablo sergide çok fazla ilgi çekmedi. Gelecek beş sene boyunca Paris Salonu'na resimleri kabul edildi. Fakat Degas daha fazla tarihi resim çizmek istemiyordu. 1866 yılında çizdiği "Jokeyin Düşüşü" artık daha çağdaş konulara eğileceğinin işareti gibiydi. Sanatındaki bu değişikliğin esin kaynaklarından biri de 1864 yılında Louvre'da resim kopyalama çalışması yaparken tanıştığı Édouard Manet idi.

1870 yılında Fransa-Prusya Savaşı çıktı. Degas da askere çağrılmıştı. Paris'i savunmak ona resim yapmak için çok az zaman bırakıyordu. Silah talimi sırasında gözlerinde bir sakatlık olduğu ortaya çıktı. Hayatının geri kalan kısmında da gözlerindeki problemler kalıcı oldu ve ressamı endişelendirdi
Savaştan sonra, 1872 yılında, Degas, erkek kardeşi René ve bazı akrabalarının yaşadığı New Orleans'a gitti ve orada uzun süre kaldı. Esplanade Bulvarı'nda yaşadığı süre boyunca pek çok esere imza attı. Bunların arasında aile üyelerinin portreleri de vardı. Ressamın New Orleans'ta çizdiği resimlerden biri de "New Orleans Pamuk Borsası" idi. Bu eser, Fransa'da büyük ilgiyle karşılandı ve yaşadığı süre boyunca bir müze tarafından satın alınan tek tablosu oldu.
Degas, Paris'e 1873 yılında döndü. Bir sonraki sene babasını kaybetti. Mülklerin paylaşımı sırasında Degas'nın erkek kardeşi René'nin büyük miktarda iş borcunun olduğu ortaya çıktı. Ailenin ismini koruyabilmek için Edgar Degas'nın evini ve kendisine miras kalan sanat koleksiyonunu satması gerekti. Böylece ressam bir anda kendini gelir elde etmek için sanatsal çalışmalarını satmak zorunda buldu.[10] Paris Salonu'nun büyülü ortamından çıkmak zorunda kalan Degas, kendini bir grup genç ressamla bağımsız sergiler açarken buldu. İzlenimci sergiler olarak adlandırılacak sergilerin ilki 1874 yılında açıldı. İzlenimciler, 1886 yılına kadar yedi sergi daha açtılar. Degas, bu organizasyonların düzenlenmesinde aktif rol alıyor ve çalışmalarını sergiliyordu. Fakat aslında gruptaki diğer ressamlarla ortak özelliği yoktu. Hatta onların dışarıda resim yapmasını alaya alıyordu. Sosyal konulardaki muhafazakarlığı yüzünden sergilerin yarattığı skandaldan ve beraber çalıştığı ressamların yaptığı reklamdan tiksiniyordu. Basının kendilerine yakıştırdığı ve popülerleştirdiği "İzlenimci" tanımını reddediyordu. Jean-Louis Forain ve Jean-François Raffaëlli gibi gelenekselci ressamların da bu sergilerde eserlerinin sergilenmesi konusunda ısrar ediyordu.
Eserlerinin satışından kazandığı paralarla finansal durumunu düzelttikten sonra, saygı duyduğu ressamların resimlerini tutkuyla toplamaya başladı. Bu ressamlar arasında eski ustalardan El Greco ve çağdaşlardan Manet, Camille Pissarro, Paul Cézanne, Paul Gauguin ve Van Gogh yer alıyordu. Üç ressamı ise idolleştirmişti: Ingres, Delacroix, ve Honoré Daumier. Bu ressamların eserleri koleksiyonun önemli parçalarıydı.
1880'lerin sonunda Degas fotoğrafa da ilgi duymaya başladı. Birçok arkadaşının fotoğraflarını çekti. Bunlar arasında Renoir ve Mallarmê de vardı. Ayrıca dansçıların ve çıplakların da bol miktarda fotoğrafını çekerek bunları resimlerinde ve çizimlerinde kullandı.
Yıllar geçtikçe Degas daha da içine kapanıyor ve çevresinden uzaklaşıyordu. Bu içe kapanmada bir ressamın özel hayatı olamayacağı düşüncesinin rolü vardı. Dreyfus Davası tartışması onun Yahudi karşıtı eğilimlerini ortaya çıkardı ve Yahudi arkadaşları ile arası bozuldu.Hayatının daha sonraki kısmında ressam bu kayıplar yüzünden pişmanlık duyacaktı.
1907 yılının sonlarında heykele ilgi duymaya başladı ve 1910'ların sonuna kadar heykelle ilgilendi. 1912'de ise bu ilgisine tamamen son verdi. Hiç evlenmeyen ressam hayatının son dönemlerini neredeyse kör, rahatsız bir şekilde Paris'in sokaklarını dolaşarak geçirdi. Bütün yakın arkadaşlarından uzakta üzgün ve yalnız geçirdiği yıllardan sonra 1917 yılında vefat etti.


KAYNAK: http://tr.wikipedia.org 
Edgar Germain Hilaire Degas 011.jpg
By Edgar Degas - The Yorck Project: 10.000 Meisterwerke der Malerei. DVD-ROM, 2002. ISBN 3936122202. Distributed by DIRECTMEDIA Publishing GmbH., Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=150047

24 Eylül 2013 Salı

Zeki Müren

Zeki Müren (6 Aralık 1931, Bursa - 24 Eylül 1996, İzmir), Klasik Türk müziği sanatçısı. Aynı zamanda besteci, söz yazarı ve oyuncudur. Sanat Güneşi ve Paşa olarak anılan Müren, Türk sanat müziğinin en büyük isimlerinden kabul edilir.

Çocukluğu ve eğitimi

6 Aralık 1931'de Bursa'nın Hisar semtinde, Ortapazar Caddesi'ndeki 30 numaralı ahşap evde Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi Üsküp'ten Bursa'ya göç etmişti. Babası kereste tüccarıydı. Ufak tefek ve çelimsiz bir çocuktu. 11 yaşında Bursa'da sünnet oldu.
İlkokulu Bursa Osmangazi İlkokulunda (sonradan Tophane İlkokulu ve Alkıncı İlkokulu) okudu. Henüz ilkokuldayken yeteneği öğretmenleri tarafından keşfedildi ve müzikli okul müsamerelerinde baş rolleri oynamaya başladı. Hayatındaki ilk rolü, bu müsamerelerden birindeki çoban rolüdür.
Ortaokulu yine Bursa'da, Tahtakale'deki 2. Ortaokulda tamamladı. Ortaokulu bitirdikten babasına İstanbul'a gitme arzusunda olduğunu açıkladı ve onun da onayıyla İstanbul'daki Boğaziçi Lisesi'ne yazıldı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle verip İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi.

Müzik kariyeri

Zeki Müren, Bursa'da tamburi İzzet Gerçeker'den aldığı solfej ve usul dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949'da, Boğaziçi Lisesi'nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak'ın babası) ile Udi Krikor'dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli'den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan'dan, Sadi Işılay'dan, Kadri Şençalar'dan yararlandı.
1950 yılında henüz üniversite öğrencisiyken TRT İstanbul Radyosunun açtığı ve 186 adayın katıldığı solist sınavını birincilikle kazandı. 1 Ocak 1951'de, İstanbul Radyosunda canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bu konserde kendisine eşlik eden saz ekibi Hakkı Derman, Serif İçli, Şükrü Tunar, Refik Fersan ve Necdet Gezen'den oluşuyordu. Konserden sonra Hamiyet Yüceses stüdyoyu arayarak kendisini tebrik etti. O yıllarda TRT Ankara Radyosu Anadolu'da en çok dinlenen radyo idi ve İstanbul Radyosu Anadolu'dan net olarak dinlenemiyordu. Aynı hafta klarnet sanatçısı Şükrü Tunar Müren'i Yeşilköy'deki kendisine ait plak fabrikasına götürerek yine kendi eseri olan Muhabbet Kuşu şarkısını plağa doldurttu. Bu plak sayesinde Müren tüm Anadolu'da tanındı.
Zeki Müren, bu başarılı ilk konserden ve plak çalışmasından sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak eserler seslendirmeye başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi. İlk sahne konserini 26 Mayıs 1955 tarihinde verdi. Genellikle kendi dizayn ettiği sahne kıyafetlerini giyiyordu. Saz heyetine tek tip kıyafet giydirmek ve T podyum kullanmak gibi çeşitli yenilikler getirdi.
Maksim Gazinosu sahnelerinde aralıksız 11 yıl Behiye Aksoy ile dönüşümlü olarak sahne aldı.

Eserleri

Zeki Müren 600'ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar'ın "Bir muhabbet kuşu" güfteli şarkısıdır. Müren 1955'te "Manolyam" adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı. 1991 yılında Devlet Sanatçısı seçildi.
300 dolayında şarkı besteledi. On yedi yaşındayken bestelediği "Zehretme hayatı bana cânânım" mısrasıyla başlayan acemkürdi şarkı bestelediği ilk şarkıdır. "Şimdi Uzaklardasın" (suzinâk), "Manolyam" (kürdilihicazkâr), "Bir demet yasemen", "Gözlerinin içine başka hayal girmesin" (nihavend) güfteli şarkıları sık sık okunan, en sevilen şarkılarıdır. Müren bu şarkıları plaklara da okumuştur.

Oyunculuk kariyeri

Zeki Müren 1954'te Beklenen Şarkı adlı filmde sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticarî başarı kazanan bu filmden sonra, şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği 28 filmde daha oynadı. 1965'te de Arena Tiyatrosu'nca sahneye koyulan Çay ve Sempati adlı oyunda baş rolü oynadı.

Diğer uğraşları

Zeki Müren, başarılı yorumculuk ve oyunculuk kariyerlerinin yanı sıra yüksek eğitimini aldığı desen tasarımına da devam etti. Sahne kıyafetlerinin pekçoğunu kendisi tasarladı. Resimle de uğraşan Müren öğrencilik yıllarından itibaren gerek desenlerini, gerekse resimlerini pekçok ilde sergiledi.
1965 yılında 100'e yakın şiirinin yer aldığı "Bıldırcın Yağmuru" adlı şiir kitabını çıkardı. Bu kitabında yer alan şiirlerinden bazıları Pembe Yağmurlar, Bursa Sokağı, İkinci Sadık Dost, Çim Makası, Son Kavga, Bu Bestecikler Sana, Alınyazım, Kazancı Yokuşu ve Kendimi Arıyorum'dur.

Rahatsızlığı ve vefatı

Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı nedeniyle yaşamının özellikle son 6 yılında sahne hayatından ve medyadan uzaklaştı. Bodrum'daki evinde inzivaya çekildi. Bu dönemi "kendini dinlemek" olarak tarif eder. 24 Eylül 1996 Salı günü, TRT İzmir Televizyonunda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Cenazesi çok büyük bir halk kalabalığının katıldığı büyük bir törenle kaldırıldı. Mezarı, doğum yeri olan Bursa'da Emirsultan Mezarlığı'ndadır.
Vasiyetinde tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfına bıraktı. 2013 yılına kadar en az 2251 üniversite öğrencisi Zeki Müren'in yardımlarıyla TEV'den eğitim bursu aldı. Ayrıca TEV ve Mehmetçik Vakfı, 2002 yılında Bursa'da Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi'ni yaptırdı. Bu okulda sanatın birçok dalı ile ilgili eğitim halen verilmektedir.
Ölümünün ardından sanatçının Bodrum'da son yıllarını yaşadığı evi Kültür Bakanlığı'yla yapılan protokol ile "Zeki Müren Sanat Müzesi"ne dönüştürüldü ve 8 Haziran 2000 tarihinde ziyarete açıldı.

Diskografi


 

Albümleri

  • 1970: Senede Bir Gün
  • 1973: Pırlanta 1
  • 1973: Pırlanta 2
  • 1973: Pırlanta 3
  • 1973: Pırlanta 4
  • 1976: Güneşin Oğlu
  • 1977: Mücevher
  • 1978: Nazar Boncuğu
  • 1979: Sükse
  • 1981: Kahır Mektubu
  • 1982: Eskimeyen Dost
  • 1984: Hayat Öpücüğü
  • 1985: Masal
  • 1986: Ask Kurbani
  • 1987: Helal Olsun
  • 1988: Gözlerin Doğuyor Gecelerime
  • 1989: Ayrıldık İşte
  • 1989: Zirvedeki Şarkılar
  • 1990: Dilek Çeşmesi
  • 1991: Doruktaki Nağmeler
  • 1992: Sorma
* Zeki Müren, yukarıda belirtilenler dışında, 1968-1974 yılları arasında Grafson Plak'tan kendi adıyla anılan 12 farklı albüm daha yayınlamıştır.

Ölümünden sonra yayınlanan albümler


  • 2000: Muazzez Abacı ve Zeki Müren Düet
  • 2002: Zeki Müren: 1955-1963 Kayıtları
  • 2005: Selahattin Pınar Şarkıları
  • 2005: Sadettin Kaynak Şarkıları
  • 2006: Batmayan Güneş
  • 2008: Baş Başa Radyo Günleri 1
  • 2008: Baş Başa Radyo Günleri 2
  • 2008: Baş Başa Radyo Günleri 3
  • 2009: Lunapark Konseri
  • 2009: Saklı Kayıtlar 1952-1984
KAYNAK WIKIPEDİ ÖZGÜR ANSİKLOPEDİ

 

YılFilmRolNotlar
1953Beklenen ŞarkıZeki
1955Son besteZeki Müren
1957Berduş
1958Altın kafesAynı filmde müzik yönetmenliği yaptı.
1959Kırık plak
GurbetZeki
1961Aşk hırsızıZeki
1962Hayat bazen tatlıdır
1963Bahçevan
1964İstanbul kaldırımlarıZeki
1965Hep o şarkı
1966Düğün gecesiAynı filmde müzik yönetmenliği yaptı.
1967Hindistan cevizi
1968Kâtip
1969İnleyen nağmelerZeki Müren
Kalbimin sahibi
1970Aşktan da üstün
1971Rüya gibiZeki

19 Eylül 2013 Perşembe

Ahmet Rasim,

Ahmet Rasim, (d. 1864, İstanbul - ö. 21 Eylül 1932, İstanbul) Türk yazar, gazeteci, tarihçi, milletvekili.
Kendine özgü bir üslupla kaleme aldığı eserleri geniş bir okur kitlesi tarafından okunan, mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebi türlerde ve çok sayıda eser verdi. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu fıkralarıyla tanındı.3.ve 4. Dönem TBMM’de İstanbul milletvekili olarak yer aldı. Tanınmış bestekar Osman Nihat Akın’ın dedesidir.
Darüşşafaka mezunudur. Muharrirlik, Yazarlık, Bestekârlık, Posta Telgraf İdaresi Memurluğu, Tercümanı Hakikat, Saadet, İkdam, Sabah, Malûmat, Servet, Tanin, Hak ve Tasvir-i Efkar gazeteleri yazarlıkları, Güneş, Gülsen, Sebat, Say ve Servet-i Fünûn, Resimli Gazete, Musavvar ve Malûmat dergileri yazarlıkları, TBMM III. ve IV. Dönem İstanbul Milletvekilliği ve III. Dönem Kütüphane Encümeni Reisliği yapmıştır. Evli ve altı çocuk babasıdır.

Yaşamı

1864’te İstanbul'da Fatih’in Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. Babası Menteşeoğulları'ndan Kıbrıslı Bahaeddin Efendi, annesi Nevbahar Hanım’dır. Babası kendisi doğmadan evvel ailesini terk ettiği için Nevbahar Hanım onu tek başına yetiştirdi. 1875 yılında başladığı Darüşşafaka'da edebiyatla tanıştı. Bu okulda bestekâr Mehmet Zekai Dede’den müzik dersleri de aldı. Kendi çabasıyla Fransızca öğrendi. Eğitimini 1883 yılında birincilikle bitirdi.
Okulu bitirdikten sonra diğer Darüşşafaka mezunları gibi Posta ve Telgraf Nezareti'nde memur oldu. Bu kurumda kısa bir süre kâtiplik yaptı. Memuriyet hayatının ilk aylarında Sadberk Hanım ile evlendi; 1902’de eşinin ölümüne kadar süren bu evlilikten dört oğlu, iki kızı oldu.
Memuriyet hayatını benimsemeyen ve hayatını yazar olarak kazanmak isteyen Ahmet Rasim’in ilk yazısı Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlandı. Bu, “Yolcu” başlıklı bir tercüme yazı idi. Ardından dönemin ünlü gazetecisi Baba Tahir vasıtasıyla Ceride-i Havadis’te fenni konularla ilgili yazı ve tercümeler yayımlamaya başladı. Bir süre Mekteb-i Behrami adlı okulda ve Komonto Musevi okulunda öğretmenlik yaptı. Ahmet Mithat’tan gördüğü teşvik sayesinde 1885’ten sonra kendisini tamamen gazeteciliğe verdi.
Yayın hayatına 1891’de başlayan Servet-i Fünun dergisinde fen konularındaki yazılarının yanında, tefrik halinde romanlarını da çıkarma imkanı buldu. Leyal-i Izdırap, Meşak-ı Hayat ve Afife burada yayınlandı. Ancak Servet-i Fünun yazarlarının genel edebi çizgisini benimsemedi. O, Ahmet Cevdet Paşa ve Ahmet Mithat Efendi’nin doğu ve batı edebiyatının olumlu yanlarını sentez haline getirmeyi amaçlayan edebi anlayışını benimsemişti
1908’de Hüseyin Rahmi ile birlikte 37 sayı süren “Boşboğaz ile Güllâbi” adlı bir mizah gazetesi çıkaran Ahmet Rasim, gazeteciliği Malumat, Sabah, Sebat, Güneş, Maarif, Resimli Gazete, Mecmuai Ebüzziya, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Resimli Ay, İkdam, Boşboğaz, Basiret, Tasvir-i Efkar, Vakit, Akşam, Cumhuriyet gazete ve dergilerindeki yazılarıyla sürdürdü. Bunun yanında Gülşen, Sebât, Hamiyyet, Şafak, Servet, Tanîn, Envâr-ı Zekâ, Maarif, Resimli Gazete, Hazine-i Fünûn, Mektep, Pul, Fen ve Edep, İrtika, Surâ-yı Ümmet, Donanma, Resimli Kitap, Musavver, Muhit gibi dergilere gerçek adıyla, Hanımlara Mahsus Malûmât’ta ise “Leyla Feride" adını kullanarak yazılar göndermistir[1].
1898'de Alman İmparatoru II. Wilhelm'in Suriye gezisi sırasında Malûmat gazetesi tarafından Suriye'ye, 1916'da da Sabah gazetesince harp muhabiri olarak Romanya cephesine gönderildi.
Bu arada okullar için yazdığı tarih, dil bilgisi, imlâ ve aritmetik gibi çeşitli konulardaki eser¬lerini kitap halinde bastırdı. Menâkıb-ı İslâm adlı kitabı dolayısıyla II. Abdülhamit'ten Mecîdî nişanı aldı. Şiir, hikaye ve roman alanlarında eserler verdiyse de onu günümüze ulaştıran "Şehir Mektupları", "Eşkâl-i Zaman", "Cidd-ü Mizah", "Gülüp Ağladıklarım" gibi inceleme, araştırma ve gözleme dayanan yazıları oldu.
Müzik alanında da eserler veren sanatçı, besteleri de kendisine ait olan pek çok şarkı sözü yazdı. Yakın dostu müzisyen Tatyos Efendi’nin bestelediği uşşak makamındaki “Bu akşam gün batarken / Sakın geç kalma, erken gel” dizeleri ile başlayan güftesi günümüze kadar gelen eserlerindendir.
1927'de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in referansıyla İstanbul milletvekili oldu ve TBMM'nin üçüncü ve dördüncü dönemlerinde milletvekilliği yaptı. Ancak sağlık sorunları yüzünden meclis oturumlarına bile katılmadı. 1932'de Heybeliada'daki evinde hayatını yitirdi, Heybeliada’daki Abbaspaşa Mezarlığı’na gömüldü.
İstanbul Fatih Karagümrük'te 1938-1939 öğretim yılında kurulan Karagümrük Ortaokulu'nun adı 1965-1966'da Ahmet Rasim Ortaokulu olarak değiştirilmiştir. Okul 1988-1989'dan itibaren Ahmet Rasim Lisesi adını almıştır

Başlıca eserleri

Roman ve Hikâyeleri

  • İlk Sevgi (1890)
  • Bir Sefilenin Evrak-ı Metrukesi (1891)
  • Güzel Eleni (1891)
  • Mesakk-ı Hayat (1891)
  • Leyâl-i Izdırap (1891)
  • Mehalik-i Hayat (1891)
  • Endişe-i Hayat (1891)
  • Meyl-i Dil (1891)
  • Tecârib-i Hayat (1891)
  • Afife (1892)
  • Mektep Arkadaşım (1893)
  • Tecrübesiz Aşk (1893)
  • Numune-i Hayal (1893)
  • Biçare Genç (1894)
  • Gam-ı Hicran (1896)
  • Sevda-yı Sermedî (1895)
  • Asker Oglu (1897)
  • Nâkâm (1897)
  • Ülfet (ikinci basılışı "Hamamcı Ülfet" adıyladır) (1898)
  • Belki Ben Aldanıyorum (1909)
  • İki Güzel Günahkâr (1922)
  • İki Günahsız Sevda (1923)

Hatıraları

  • Gecelerim (Daha sonra "Ömr-i Edebî III"’te yer almıstır) (1894)
  • Eski Maceralardan Fuhş-i Atik, 2 c. (1922)
  • Muharrir, Şair, Edip (1924)
  • Falaka (1927)

Mensur Siirleri

  • O Çehre (1893)
  • Kitabe-i Gam, 3 c., (1897-98)

Fıkralar ve Makaleler

  • Külliyat-ı Say ü Tahrir: Makalât ve Musahabat, 2 c. (1909)
  • Külliyat-ı Say ü Tahrir: Menakıb-ı İslâm, 2 c. (1909-10)
  • Şehir Mektupları, 4 c. (1912-1913)
  • Tarih ve Muharrir (1913)
  • Cidd ü Mizah (1920)
  • Eşkâl-i Zaman (1918)
  • Gülüp Ağladıklarım (1924)
  • Muharrir Bu Ya (1926)

Tarihle İlgili Kitapları

  • Arapların Terakkiyat-ı Medeniyesi, 2 c. (1888)
  • Tarih-i Muhtasar-ı Beser (1887)
  • Eski Romalılar 3 c. (1887-1889)
  • Terakkiyat-ı İlmiye ve Medeniye (1887)
  • Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi, 4 c. (1910-1912)
  • İki Hatırat, Üç Şahsiyet (1916)
  • İstibdattan Hakimiyet-i Milliyeye, 2 c. (1924)

Seyahat Yazıları

  • Romanya Mektupları (1917)

Monografi

  • Matbuat Tarihine Medhal: İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi (1927)

Tercümeleri

  • Edebiyat-ı Garbiyeden Bir Nebze (1886)
  • Cümel-i Hikemiye-i Ecnebiye (1886)
  • Cizvit Tarihi (1887)
  • Ezhâr-ı Tarihiye (1887)
  • Ürani (1891)
  • İki Damla Gözyaşı (1894)
  • Mathilde Laroche (1894)
  • La Dame aux Camelias (1895)
  • Karpat Dağlarında (1896)
  • Mızıkacı Yanko ve Kamyonka (1899)
  • Neşide-i Ruh (1899)
  • Ohlan Karısı (1900)
  • Kaptan Jipson (1902)
  • Madam Hardiber (1903)
  • Asya Kumsallarında (1904)

Okul Kitapları

  • Yeni Usul Sarf-ı Farisî (1888)
  • Küçük Tarih-i İslâm (1889)
  • Küçük Tarih-i Osmanî, 2 c. (1889)
  • Yeni Usul Muallim-i Sarf, 3 c. (1889)
  • Osmanlı Tarihi (1890)
  • Hesab-ı Tedricî (1890)
  • İmlâ-yı Osmanî (1890)
  • Müptedi (Sadece adı biliniyor)
  • Hesap Kitabı, 2 c. (1893)
  • Sarf-ı İptidaî (1894)
  • Küçük Hıfzıssıhha (1894)
  • Amelî ve Nazarî Talim-i Lisan-ı Osmanî (1895)
  • Elifba (1903)
  • Elifbadan Sonra (1903)
  • Yeni Usul Muhtasar Sarf-ı Türkî (1907)
  • Resimli Küçük Tarih-i Osmanî (1913)
  • Yeni Sarf Dersleri II (1924)
  • Doğru Usul-ı Kıraat III (1927)

Diğer Eserleri

  • Bedayi-i Keşfiyat ve İhtiraat-ı Beşeriyeden Fonograf (1885)
  • Elektrikiyet-i Sakine (1885)
  • Cümel-i Hikemiye-i Osmaniye (1886)
  • Elektrik (1887)
  • Teşekkül-i Cihan Hakkında Fikr-i İcmalî (1887)
  • Garaib-i Âdat-ı Akvam (1887)
  • Hazine-i Mekâtip yahut Mükemmel Münşeat (1889)
  • Ömr-i Edebî, 4 c. (1897-1900)
  • Hanım (1910)
KAYNAK:   WIKIPEDİ ÖZGÜR ANSİKLOPEDİ http://tr.wikipedia.org

Bedri Rahmi Eyuboğlu

Bedri Rahmi Eyuboğlu (1911; Görele, Giresun - 21 Eylül 1975, İstanbul), Türk ressam ve şairdir.
Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlayıp Paris'te sürdürdüğü resim öğreniminin ardından yurda dönmüş ve yaşamı boyunca Güzel Sanatlar Akademisi'nde ders vermiştir. Yazma, gravür, seramik, heykel, vitray, mozaik, hat, serigrafi, litografi gibi birçok formlarda eserler üreten sanatçı, geleneksel süsleme ve halk el sanatlarında seçtiği motifleri yapıtlarında Batı’nın teknikleriyle birleştirerek kullandı. Şiirlerinde de halk kaynağından beslendi; masallardan, söylencelerden, türkülerden yararlanarak, doğa tutkusunu, insan sevgisini, yaşama sevincini, toplumsal sorunları yansıttı. En ünlü şiiri, Karadut adlı aşk şiiridir.
Milletvekili Mehmet Rahmi Eyüboğlu'nun oğlu, Türk aydınlanmasının öncülerinden Sabahattin Eyüboğlu ve ilk kadın mimarlardan Mualla Eyüboğlu'nun kardeşi, ressam Eren Eyüboğlu'nun eşidir.

Yaşam öyküsü

1911 yılında babasının kaymakam olarak görev yapmakta olduğu Giresun'un Görele ilçesinde dünyaya geldi. Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım çiftinin beş çocuğundan ikincisi idi. Babası, Maçkalı Eyüboğlu ailesindendi. Asıl adı Ali Bedrettin iken zamanla Ali unutuldu ve ismi önce Bedir'e, sonra Bedri'ye dönüştü. Çocukluğu Anadolu'nun değişik yerlerinde geçti. Havza, Kütahya, Ankara, Artvin'de bulunduktan sonra babasının TBMM II. döneminde Trabzon milletvekili seçilmesi üzerine ailesi 1925'te Trabzon'a yerleşti. Trabzon Lisesi'nde öğrenim gördü. 1927’de okuluna resim öğretmeni olarak atanan ve yedi ay görev yapan ünlü ressam Zeki Kocamemi, yeteneğini keşfetti ve onda resme ilgi uyandırdı. Bir öğrenim bursu ile Fransa'ya gitmiş olan ağabeyi Sabahattin'in gönderdiği resim kitapları, ilgisinin devamını sağladı. Edebiyata da ilgi duyan Bedri Rahmi, ilk şiirlerini de lise yıllarında iken yazdı.
1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. Edebiyata ilgisini de sürdürerek Ahmet Haşim'den estetik ve mitoloji dersleri aldı. 1931'de diplomasını almadan, kendisiyle bursunu paylaşan ağabeyi ile beraber Fransa'ya gitti. Dijon ve Lyon'da Fransızcasını geliştirmek için çalıştı. Bu arada Gauguin ve El Greco gibi beğendiği ustaların resimlerini bulundukları müzelerden kopya etti. Van Gogh, Gauguin, Cezanne onu mesleğine bağlayan ustalar oldu. 1932 yılında, Paris´te bir ay kadar André Lhote Atölyesi´nde çalıştı; ilerde yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni ile tanıştı. Matisse, Brague ve Chagal’ın resimlerini, Türk kilimlerini, minyatürlerini inceledi. 1933 yılında yaptığı Yavuzlu, Gülcemalli resimleri ses getirdi; o yıl Londra´ya gitti; yıl sonunda Türkiye´ye geri döndü.
Bedri Rahmi, yurda döndükten sonra 1934 yılında, Yeni Adam Dergisi'nde ressam olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde şiirleri edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştı. Akademi diploma yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi, bu sonuçtan memnun kalmayarak yeniden yarışmaya hazırlanmak için mezun olmayı istemedi. 27 Aralık 1934 tarihinde 30 resim ile D Grubu Sergisi´ne katıldı. Bazı resimlerini de Ernestine'in resimleri ile beraber sergilenmeleri için Romanya'ya yollamıştı. Böylece ilk kişisel sergisi 1 Ocak 1935 tarihinde Bükreş´te Hasefler Galeri´sinde kendi katılımı olmadan açıldı. Bir firmada çevirmenlik yapmak için geçici bir süre gittiği Çerkeş'te çocukluğunun manzaralarını yeniden keşfetti. Tan Gazetesi'nde yazmaya başladığı yazıları Çerkeş'ten döndükten sonra yoğunlaştrdı. Artık İstanbul'a yerleşen ve “Eren” adını alan Ernestine Letoni ile 16 Nisan 1936 tarihinde evlendi. Tekel Genel Müdürlüğü´nde işe girdi. Vitrin düzenleyici olarak göreve başladı ve Sipahi Ocağı sigarasının kapağındaki “Koşan Mızraklı Atlar” figürünü tasarladı. Güzel Sanatlar Akademisi´nin 1936 yılında diploma yarışmasında “Hamam” adlı çalışması ile birinci olarak diplomasını aldı.
Sovyetler Birliği´ne götürülen ve Cumhuriyet devrinin ilk yurtdışı sergisi olan Türk Resim ve Heykel Sergisi´ne üç resim ile katıldı.
1937 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü başkanı olan Fransız ressam Leopold Levy´in kendisine asistan olarak seçtiği birkaç genç ressamdan biri Bedri Rahmi oldu, böylece uzun yıllar sürecek akademik kariyeri başladı. Akademi Başkanı Burhan Toprak o yıllarda Türk ressamları hakkında kitaplar hazırlatıyordu. Bedri Rahmi, eski öğretmeni Nazmi Ziya Güran üzerine bir inceleme kitabı hazırlayıpkitap haline getirdi.
Bedri Rahmi, CHP Yurt Gezisi programı kapsamında Eylül 1938´de Edirne´ye gitti. Dönemin en önemli sanat atılımlarından olan bu gezi programını çok benimsemişti. Edirne'de insan figürü olmayan doğa resimleri çizdi., yöresel motifleri resmetti. 1 Kasım 1938 tarihinde çıkan Ses Dergisi yazarları arasında yer aldı. Resimlerini, desenlerini ve deneme yazılarını bu dergide yayımladı. 1939 ta Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Figür” adlı yapıtı ile üçüncülüğü Arif Kaptan ile paylaştı. 9 Kasım 1939 tarihinde, askerlik görevini yapmak üzere yedek subay okuluna alındı. Aynı yıl oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu dünyaya geldi.
1941’de askerlik görevini tamamladıktan sonra ilk şiir kitabını "Yaradana Mektuplar" yayımlandı. Geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifleri başarılı bir biçimde kullandığı gibi şiirlerinde de halk edebiyatının masal, deyiş gibi türlerine karşı duyduğu hayranlığı yansıttı.
1940’lardan sonra duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi, Paris’te İnsan Müzesi’nde ilkel kavimlerin sanatını inceledikten sonra güzelin yararlı, yararlının güzel olabileceği fikrini benimsedi ve eserlerinde bu görüşü yansıttı. 1942 yılında, CHP´nin yurtiçi gezileri programıns ikinci kez katılarak Çorum´a ve oradan İskilip'e gitti, İskilip'te iki hafta kaldı. Bu İskilip gezisi, onun resim anlayışını etkiledi ve değiştirdi. Resimlerinde yoğun olarak halay çekenler, han avluları, çocuk emziren kadınlar, saz çalan aşıklar temalarını işlemeye başladı. 31 Ekim 1942 tarihinde Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde ikincilik ödülünü kazandı.
Zamanla duvar resimlerine yönelen sanatçı 1943 yılında, Ortaköy Lido Yüzme Havuzu için ilk duvar resimlerini gerçekleştirdi. Mimari ile diğer güzel sanatlar yapıtlarının bir arada kullanılmasının güzel sonuçlar doğuracağına, mimar-sanatçı işbirliğinin gerekliliğine inanıyordu ve hayatı boyunca bunu savundu. 1945-1947 yılları arasında “Mari´nin Portresi”, “Alis I”, “Alis II” gibi önemli portre dizisini oluşturdu. Portrelerini kâğıt, bazen de tahta üzerine yapıyordu. 1946 yılında, Ankara Büyük Tiyatro´nun (operanın) girişindeki kapıların üstüne ikinci duvar çalışmasını yaptı (“Kız kaçırma” konulu bir fresk). 1946 yılı Kasım ayında UNESCO´nun Paris´te düzenlediği uluslararası sergiye gönderilen resimleri ilgi çekti.
Bedri Rahmi, asistan olarak akademik hayatına başladığı günlerden beri öğretmenlik görevini çok önemsemiş, usta-çırak ilişkisinin önemine inanmıştı. Bu düşünceyle 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan “10´lar Grubu”nun kurulmasına öncülük etti. Grubun üye sayısı bir yıl içinde otuzu geçti. Bedri Rahmi, kendisini tümüyle resme vermesi konusundaki telkinlere rağmen şiir yazmayı da hiç bırakmadı ve 1948 yılının Ağustos ayında ikinci şiir kitabı “Karadut” yayımlandı.
Eren Eyüboğlu ile birlikte 1947 yılında D Grubu'ndan ayrılmış olan sanatçı, o yıl portrelerini sergilediği bir sergi açtı; 1950 yılında ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi´nde 150 resimden oluşan “Retrospektif” sergisi düzenledi ve büyük ilgi gördü. Serginin ardından birkaç aylığına Paris'teki eşinin yanına gitti. 1933'ten beri ilk defa yurtdışına çıkan Bedri Rahmi, müzeleri gezdi ve İnsan Müzesi´nden çok etkilendi. Başörtüsü veya kilimin hem güzel, hem işe yarar olması gibi sanat eserlerinin bir iş görmesi gerektiği düşüncesi sanat anlayışını şekillendirdi. “Güzel yararlı olmalıdır” düşüncesinden hareketle “Yazmacılık” geleneğine yeni bir yorum getirdi. Eşi ile birlikte 1950'de yurda döndükten sonra İstanbul'da Maya Sanat Galerisi'nde sergi açtı. Aynı yıl, Kariye Camii düzenlemesini yaptıve Bizans mozaikleriyle ilgilenmeye başladı. 1951 yılında, “Küçük Sahne”yi süsledi. ve ilk “Yazma Sergisi”ni açtı. 1953 yılında Yazmaları ve özgün baskıları Philadelphia Print Club da sergilendi. 14 Eylül´de Time dergisi iki renkli sayfa ayırdı. 1954 yılında Bedri Rahmi “Türk Tepsisi” adlı motifi ile Steuben Glass adlı bir firmanın tertiplediği yarışmada ödül kazandı ve motif kristale oyularak teşhir edildi.
Yazı yazma tutkusunu ise 1951'de Yeni Sabah gazetesindeki yazılarıyla sürdüren Bedri Rahmi, yazarlığını bu gazetede sürdüremeyince Cumhuriyet gazetesine geçti ve 1952- 1958 yıllarında düzenli olarak yazdı. 1953'te üçüncü şiir kitabı "Tuz", 1956'da ilk düzyazı kitabı "Canım Anadolu", 1957'de “Üçü birden”adlı kitabını yayınladı yayımlandı.
1953-1960 arasında resim alanına çalışmalarını büyük boyutlu mozaiklerle sürdürdü. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan otellerinde ve KLM İstanbul merkezindeki panoları yaptı. 1957 yılında Tokyo özgün baskı Bienaline katıldı. 1958 yılında 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik çalışmasıyla altın madalya aldı. 1959 yılında, Paris´te Nato merkezine 50 metrekarelik bir pano hazırladı.
Bedri Rahmi, 1961'de aldığı Rockfeller Bursu ile iki yıl için eşi ile birlikte ABD'ye giderek çalışmalarını yurtdışında sürdürme fırsatı buldu. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yöneldi. Görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yaptı, plastik tutkal - plastik boyalar – kum – talaş ve buruşturulmuş Japon kağıdı kullandı. ‘Amerika Dönemi´'nin sanatına başka bir boyut kazandırdığına ifade etti. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley´de iki yıl misafir profesörlük yaptı. 1961 Ağustos´ta Unicef çocuklar yararına “Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın” motifi Amerika´da kartpostal olarak basıldı. 1962 Aralık ayında New York Modern Sanat Müzesi “Zincir” adlı resmini satın aldı.
ABD dönüşü soyut resim ve renk düzenlemelerini bırakıp yeniden eski konularına döndü; gecekonduları, kahvehaneleri, hanları resmetti. 1963-1964 yıllarında Vakko fabrikası, Karaköy tatlıcılar, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı panoları yanında çeşitli malzemeleri denedi. Son panosu Etap Oteli girişinde ki “Güvercinler”'dir.
Kardeşi Sabahattin Eyüboğlu'nun 12 Mart sürecinde gözaltına alınması onu çok etkiledi. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yaptı. 1972 yılında, 33´üncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde birincilik ödülü aldı.
21 Eylül 1975 tarihinde İstanbul'da pankreas kanserinden yaşama veda etti ve Küçükyalı Mezarlığı'nda defnedildi.

Ölümünden Sonra

Ölümünden bir yıl sonra Ankara’da “Yaşayan Bedri Rahmi” adıyla Bedri Rahmi adına bir sergi düzenlendi. Aynı yıl içerisinde İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde adına düzenlenen bir sergi ile anıldı. 1984 yılında ise yine İstanbul’da “Bedri Rahmi – Her Dönemden” adlı toplu sergisi ile hayranlarının beğenisini topladı. 2006'da hayatını anlatan "Gözleri Anadolu'yu Gören Adam" adlı belgesel film çekildi.
2009 yılında Türkiyenin ilk Bedri Rahmi Eyüboğlu müzesi İskilip'te açıldı. İskilipliler 1942 yılında sanatçının yaptığı iki haftalık İskilip gezisinin anısına müze açtılar. Sanatçı ağabeyine 1942 yılında yazdığı mektubunda; Ağabey dün İskilip'ten kaçtım ama nasıl, çok sevdiğim bir kadından kaçar gibi... demişti.

Şiirleri ve yazıları

Bedri Rahmi daha orta okulda şiire ilgi duymuştur. 1928'de Lise öğrencisiyken şiir yazmaya başladı. Şiirlerine, 1933'ten sonra Yeditepe, Ses, Güney, İnsan, Inkılapçı Gençlik ve Varlık dergilerinde yer verildi. 1941'den başlayarak çeşitli şiir kitapları yayımlandı. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş gibi her türüne karşı duyduğu hayranlık, şiirlerine de yansıdı. Halk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri kendine özgü bir biçimde kullanarak halk diline yaklaşma çabasını sonuna dek götürdü. Bu nitelikleriyle şiirleri, resimleriyle büyük bir benzerlik gösterir. Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında ise sürekli gündeminde olan halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergilemiştir.

Başlıca yapıtları

Resimleri

  • Paris, 1930
  • Mustafa Eyüboğlu, 1933
  • Yazılı Natürmort, 1936
  • Salı Pazarı, 1938
  • Eren, 1940
  • Nallanan Öküz, 1947
  • Düşünen Adam, 1953
  • Köylü Kadın (Tren-Yataklı Vagon)
  • Karadut Satıcısı, 1954
  • Çömelmiş Köylü, 1972
  • Ankara'nın Kavakları, 1973
  • Han Kahvesi, 1973
  • Mor Takkeli Hacı, 1974
  • Son Kahve, 1975
  • Anadolu hisarı
  • Çıplak
  • Ev İçi
  • Han, 1975 (son resmi)

Duvar resmi

  • Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi
  • İstanbul Hilton Oteli'nde duvar resmi
  • Divan Oteli'nde duvar resmi

Mozaik pano

  • 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için mozaik pano, 1958
  • NATO yapısında mozaik pano, 1959, Brüksel
  • İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki seramik pano, 1959, Samatya/İstanbul
  • Etibank yapısında seramik pano, Ankara
  • Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara
  • Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/İstanbul

Duvar kabartması

Şiir kitapları

  • Yaradana Mektuplar, 1941
  • Karadut, 1948
  • Tuz, 1952
  • Üçü Birden, 1953
  • Dördü Birden, 1956
  • Karadut 69, 1969
  • Dol Karabakır Dol, 1974
  • Yaşadım, 1977
  • 7 Tane Erik Ağacı
  • Türküler Dolusu

Gezi ve deneme

  • Cânım Anadolu, 1956
  • Tezek, 1975
  • Delifişek, 1975
  • Resme Başlarken, 1977 (ölümünden sonra)

Monografi

  • Nazmi Ziya, 1937
  • Resim Albümü: Binbir Bedros, 1977 (ölümünden sonra)
  • Karadut, 1979 (ölümünden sonra)
  • Babatomiler, 1979 (ölümünden sonra)

KAYNAK:http://tr.wikipedia.org

16 Eylül 2013 Pazartesi

Maria Callas



Maria Callas (asıl adı: Anna Maria Cecilia Sofia Kalogeropoulos, Yun.: Άννα Μαρία Καικιλία Σοφία Καλογεροπούλου; d. 2 Aralık, 1923; New York Şehri, ABD - ö. 16 Eylül, 1977; Paris, Fransa) ABD'de doğan, Yunan soprano. 1950'li yılların ve belki tüm zamanların en ço

Hayatı

New York'ta doğan Maria Callas Atina'da İspanyol soprano Elvira de Hidalgo'nun öğrencisi olmuş, çalışkanlığı ve sanat hevesi ile ilgi çekmiş, sanat yaşamına ise 15 yaşında başlamıştır. Atina Konservatuarı'nda ilk anda sesi kulağa kontralto gibi gelse de daha sonra sesinin oturmaya başlaması ile hocaları onun mezzo-soprano olduğunu farketmiştir. Kendisini bir sanatçı yapmak için uğraşan annesi ile arası daha sonra açılmıştır. Kendisi bunu bir sanatçı olup para kazanmasının ardından annesinin kendisini kıskanmaya başlamasına bağlamıştır.
Callas, kariyerine Yunanistan Ulusal Operası'nda küçük bir rol ile başlamış, Madam Butterfly ve Tristan und Isolde ile ün kazanmaya başlamış, 1947'de Verona'da öne çıkmıştır. Kariyerinin başında Wagnerr'in operalarını yorumlayan Maria Callas 1953-1954 yıllarında ciddi anlamda kilo vermiştir.
Kariyerinde iyice yükselmeye başlayan Maria Callas, Norma'yı, Carmen'i, Puccini'nin ve Verdi'nin çeşitli operalarını yorumlamış, çıktığı soprano ve mezzo-soprano rolleri ile çağının bir numaralı opera şarkıcısı durumuna gelmiş, La Divina ünvanı ile kariyerini tamamlamıştır.
1950'lerde dönemin bir diğer ünlü opera şarkıcısı İtalyan lirik soprano Renata Tebaldi ile üstünlük yarışına girmiştir. Karşılıklı atışmalarda bulunan iki sanatçı birbirlerini aşağılayacak demeçler vermelerine rağmen sonunda her ikisi de birbirlerini takdir etmiştir. Tebaldi gibi bir sesi olmasını istediğini belirten Callas'ın ardından, Tebaldi de en iyisinin Maria Callas olduğunu kabul ederek bu üstünlük yarışına son vermiştir.
1957 yılında kocası ile evli iken bir armatör olan Aristotle Onassis ile tanışan Callas daha sonra Onasis ile bir aşk yaşamış ve böylece adını skandallarla da duyurmuştur. Aristotle Onasis ise daha sonra bir başkası ile evlenerek Callas'ın ve kariyerinin sarsılmasına neden olmuştur. Maria Callas 1977 yılında, 53 yaşında iken ani bir kalp krizi sonucunda hayatını kaybetmiştirk tanınan ve başından geçen sansasyonel olaylarla ses getiren sopranolarından biridir.

KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/

12 Eylül 2013 Perşembe

Felice Tafuri. Italian Painter

Felice Tafuri. Italian Painter
Felice Tafuri must be considered of 'classical' interest moving towards equilibrium, towards realistic view. His work merits a logical, thoughtful and thorough interpretation. .
He sketches directly in colour thus using his brush as a tool to compose cromatic of linear architectures. He also uses light as if it were infinitely precious, masterfully distributing it here and there in the painting, never at random, but precisely identified spots, points from which the entire composition radiates and expands. Felice constantly seeks the magical point where light and matter, space and colour converge and balance to make the work come alive. It must be added that painter captures viewers's attention in order to involve him in the creative process so as to estabilish a connection beetwen the work and the observer, just as Felice becomes deeply involved with his subjects which are almost always drawn from personal experience.
Felice Tafuri is a figurative painter. He approches modern and contemporary themes, managing to fuse a complete artist's palette with the infinite range of feelings and sensations, thus creating a body of work which is both varied and complete. Not only his figures and compositions, his landscapes and marine veiws but also his other artistic expressions vibrate deeply with tonality, dense with colour and armony. Even his still lifes are rich in light and feeling, seemingly coming to life at the simple touch of his brush. .
Felice Tafuri was born in Salerno in 1939 and his most important Italian exibits include Milan, Brescia, Bologna, Trieste, Firenze, San Remo, Santa Margherita Ligure, Montecatini Terme, Chianciano, Marina di Pietrasanta, Napoli, Taranto, Bari e Salerno. His paintings are also held in private collections in Italy, Austria, the United States and Japan

                                                      VİDEO

9 Eylül 2013 Pazartesi

Yılmaz Güney (Yılmaz Ptün)

 



Yılmaz Güney (Yılmaz Pütün); 1 Nisan 1937; Yenice, Karataş, Adana - 9 Eylül 1984, Paris), Zaza ve Kürt asıllı sinema oyuncusu, yönetmen, senarist ve yazardır. Özellikle Çirkin Kral dönemi sonrasında çektiği ve önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü

Hayatı

Sinema öncesi

Yılmaz Güney'in gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Kendi ifadesine göre Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği demektir. 1937 yılında, topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası Siverekli ve annesi Vartolu'dur. Kendisi aslen Siverekli'dir. Adana'da yetişmiş büyümüştür ve daha sonra ki yıllarında da Adana'yı unutmamış Adana birçok sinema filmine konu olmuştur ve Adanalı olarak bilinir Adana'da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazıyordu. Daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başladı.

Sinemaya başlaması

Yılmaz Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik isimli filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığı yapar. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir "Anadolu çocuğunun" otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan Hudutların Kanunu'dur. Bu dönem boyunca oyunculuğunu geliştiren Yılmaz Güney, abartısız ve yalın oyunculuk anlayışı bu dönemde artık oturtmuştur.

Cezaevi ve firari yılları

Yılmaz Güney, 1972 yılında "devrimcilere yardım ve yataklık yaptığı" gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edildi. Yılmaz Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır. 1974'te cezaevinden çıktı. İki yıldan fazla cezaevinde kalan Yılmaz Güney aynı yıl Arkadaş filmini çekti. Yine aynı yıl Endişe adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta yarı açık cezaevinden yurtdışına firar etti.Yılmaz Güney'in hapisten kaçış serüveni çok ilginçtir; hapise girmeden önce çekmiş olduğu Şeytanın Oğlu filminde bir günlük bayram izininde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikayesini anlatan Sanatçı, filmi kendisi oynamış oldu. Bir günlük izin ile hapisten çıkarak Fransa'ya kaçtı ve yaşamının geri kalanını orada geçirdi.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde yazdığı Zeki Ökten tarafından çekilen Sürü ve yurt dışında ve yurt içinde büyük ilgi gören ve Şerif Gören tarafından Yol çekildi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı. Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde ödül aldı[6]. Yurt dışına kaçtıktan sonra Duvar filmini Fransa'da çekti. Duvar onun son filmi olmuştur.
1984'te Mide kanserinden ölen Yılmaz Güney, son yıllarını Paris'te geçirdi ve ölümünden sonra Paris'te bulunan "Père Lachaise Mezarlığı" na gömüldü

Önemli filmleri

Yılmaz Güney 114 filmde oyunculuk, 26 filmde yönetmenlik, 15 filmde yapımcılık, 64 filmde ise senaristlik yapmıştır. Ayrıca bir filmin yazarı "Düzen (1978)" olup, bir filmin de "Yol, (1981)" kurgusunu yapmıştır. Aşağıdaki tabloda Güney'in bazı önemli filmleri yer almaktadır.
Yılmaz Güney'in önemli filmleri
YılFilmGöreviNotlarKaynak
OyuncuSenaristYönetmenYapımcıKurgu
1966Hudutların KanunuEvetEvetEvetEvet


1968Seyyit Han (Toprağın Gelini)Evet





1967Çirkin Kral Affetmez
EvetEvet



1969Bir Çirkin AdamEvetEvet




1969Bir Çirkin AdamEvetEvetEvetEvet


1970UmutEvetEvetEvetEvet

Kitapları

  • Boynu Bükük Öldüler (1971)
  • Ağıt
  • Arkadaş
  • Sürü
  • Salpa (1975)
  • Ölüm Beni Çağırıyor Gençlik Öyküleri
  • Acı
  • Sonsuz Bekleyiş Otuz Yılın Şiirleri
  • Yol
  • Sanık
  • Hücrem
  • Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz
  • Oğluma masallar
  • Zavallılar
  • Sen ve ötekiler


Kaynaklar  http://tr.wikipedia.org

6 Eylül 2013 Cuma

Cevat Kurtuluş,

Cevat Kurtuluş, (d. 20 Haziran 1922, Ankara - ö. 6 Eylül 1992, İstanbul) Türk tiyatro ve sinema oyuncusu.
Gençlik yıllarında Ankara'da Opera korosunda çalışmış, 1940'lı yıllarda gazinolarda taklit yaparak ünlenmiştir. 1947'de İstanbul'a gelerek filmlerde rol almaya başladı. İlk filmi 1947 yapımı Kerim'in Çilesi idi. Özellikle mimiklerle beslenen oyunculuğu ile, 1960'lı ve 1970'li yıllarda çok sayıda filmde irili ufaklı roller aldı. Yeşilçam filmlerindeki 'aptal uşak' kompozisyonunun yaratıcısı ve temsilcisi oldu. 80'lerde az sayıda filmde ve Gülünüz Güldürünüz gibi bazı TV programlarında yer aldı.
1992'de geçirdiği kalp krizi sonrasında 70 yaşında öldü. Mezarı Feriköy Mezarlığındadır

Filmografi

  • Kerim'in Çilesi 1947
  • Üçüncü Selim'in Gözdesi 1950
  • Yak Bir Sigara 1960
  • Zorlu Damat Bülent 1962
  • Küçük Beyin Kısmeti 1963
  • Son Tren 1964
  • Tophaneli Osman 1964
  • Afilli Delikanlılar
  • Meyhaneci Agop 1964
  • Tatlı Sert 1963
  • Şeker Gibi Kızlar 1965
  • Ava Giden Avlanır 1965
  • Eli Maşalı 1966
  • İki Yabancı 1966
  • Çıtkırıldım 1966
  • Hayri Bey 1966
  • Şaşkın Hafiye Killing'e Karşı 1967
  • Fantoma İstanbul'da Buluşalım 1967
  • Hapishane Gelini 1968
  • Kahveci Güzeli 1968
  • Aşk Yarışı 1969
  • Bana Derler Fosforlu 1969
  • Ayşecik'le Ömercik 1969
  • Acı ile Karışık Rıza 1969
  • Kezban Roma'da 1970
  • Arım, Balım, Peteğim 1970
  • Cafer Bey 1970
  • Küçük Hanımın Şoförü 1970
  • Fadime 1970
  • Fatoş Talihsiz Yavru 1970
  • Yavrum 1970
  • Yumurcağın Tatlı Rüyaları 1971
  • Vahşi Çiçek 1971
  • Keloğlan Aramızda 1971
  • Bebek Gibi Maşallah 1971
  • Fadime Cambazhane Gülü Veli 1971
  • Belanın Kralı 1971 (Cafer)
  • Keloğlan Ve Yedi Cüceler 1971
  • Gülüm, Balım, Çiçeğim 1971
  • Ali Baba Kırk Haramiler 1971
  • Gönül Hırsızı 1971
  • On Küçük Şeytan 1971
  • İşte Deve İşte Hendek 1971
  • Oyun Bitti 1971
  • Elveda Meyhaneci 1972
  • Sezercik Aslan Parçası 1972
  • Üç Sevgili 1972
  • Uşak Veli 1973
  • Yedi Evlat İki Damat
  • Emrullah 1973
  • Muhteşem Hırsız 1973
  • Özleyiş 1973
  • Atını Seven Kovboy 1974
  • Yumurcak / Veda 1974
  • Gel Gardaş Gel 1974
  • Çam Sakızı 1974
  • Şenlik Var 1974
  • Hayat Bayram Olsa
  • Kazım'a Bak Kazım'a 1975
  • Acele Koca Aranıyor 1975
  • Deli Deli Tepeli 1975
  • Pembe panter
  • Caferin Babası 1975
  • Alemin Keyfi Yerinde 1975
  • Ah Nerede Vah Nerede 1975
  • Tokmak Nuri 1975
  • Vur Davula Tokmağı 1975
  • Hababam Git Hababam Gel 1975
  • Şimdi Yavrum Şimdi 1975
  • Sevgili Halam 1975
  • Kadınlar Hayır Derse 1975
  • Evcilik Oyunu 1975
  • Bitmeyen Şarkı 1976
  • Sıralardaki Heyecan 1976
  • Hamza Dalar Osman Çalar 1976
  • Şoför Mehmet 1976
  • Zühtü (I) 1976
  • Analar Ölmez 1976 (aşçı)
  • Ne Umduk Ne Bulduk 1976
  • Aslan Bacanak 1977
  • Bizim Kız 1977
  • Babanın Evlatları 1977
  • Gülünüz Güldürünüz (TV) 1977
  • Sarhoş 1977
  • Senin Olmaya Geldim 1980
  • Akıllı Deliler 1980
  • Görgüsüzler 1982
  • Hasan 1982
  • Buyurun Cümbüşe 1982
  • Gırgıriyede Büyük Seçim 1984
  • Karımı Gördünüz mü? 1984
  • Hodja fra Pjort 1985
  • Sevgi Damlacıkları 1985
  • Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni 1990
  • Karanlık Sular 1991